5 Ağustos 2016 Cuma
Bilirsin işte, uyandığın da elinin gittiği şeyler vardır. Telefon, bir bardak su ya da direkt çalar saat.
Ama benim öyle değil pahella hiçte öyle olmadı aslında, hayatım boyunca hiç işe gitmedim, gidemedim çünkü bir çalar saatim yoktu. Olsa da gitmezdim sebebini bilmiyorsan söyleyeyim hep akşamdan düşmüş olurdum. Kalmış olmazdım hiç bir zaman ben, ne zaman kalsam hep kırılırdım. Bu yüzden akşamdan kalıyorum ki viski şişeme hiç bir şey olmasın, kırılmasın. Pahella, bazen bir ilki yapıp dünyanın babasını satmak istiyorum. Satmak istiyorum ki kadınlar artık rahat etsin. Rahat edeyim.
KİTAP ÖNERİSİ!
Bu kitabı bilmeyen yoktur diye düşünüyorum.
Ama tabii, yeraltı edebiyatına daha yeni giren
ya da daha yeni duyan arkadaşların bilmemesi de
gayet normal. Türkiye de yeraltı edebiyatı denince akla ilk gelen isimlerden birisi de Hakan Gündaydır kendine has yazımı olan Günday illegal yapısı ile de dikkatleri üzerine çekmeyi başaran başarılı bir yazardır.
Kinyas ve Kayra (2000), Hakan Günday'ın iki Türk gencinin Afrika’da başlayıp Amerika'ya sıçrayan, oradan Türkiye’ye uzanan, şiddet ve cinsellikle yüklü, hayatın kıyısında gezinen hayatlarını anlatan, yayınlanan ilk romanı. Türkiye'de türüne pek rastlanmayan yeraltı edebiyatı örneklerinden sayılmaktadır
Ve o adam, Charles Bukowski. 16 Ağustos 1920 de andernach almanya da bu acımasız dünyaya gelmiştir. Charles bazı yapıtların da ise Henry Chinaski ismini kullanmış ve hayatının çoğunu
los angeles şehrinde geçirmiştir. Eserlerinde toplum dışı insanları ve depresyonu konu almış , alkol bağımlısı biriydi Charles Bukowski. Ve bu özellikleri ile bilinir viski düşkünü Charles. Bunun
nedeni olarak kendisinin bu hayatı yaşaması gösterilebilir. Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuştur; hayranlarının bir kısmı bunları kurguladığını,
çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kurguları yapmasının mümkün olmayacağını ve o karakterde bir insanın
bu hayatı sürmesinin zaten doğal olduğu görüşünü savunmaktadır.
Kaynak:Vikipedi
los angeles şehrinde geçirmiştir. Eserlerinde toplum dışı insanları ve depresyonu konu almış , alkol bağımlısı biriydi Charles Bukowski. Ve bu özellikleri ile bilinir viski düşkünü Charles. Bunun
nedeni olarak kendisinin bu hayatı yaşaması gösterilebilir. Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuştur; hayranlarının bir kısmı bunları kurguladığını,
çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kurguları yapmasının mümkün olmayacağını ve o karakterde bir insanın
bu hayatı sürmesinin zaten doğal olduğu görüşünü savunmaktadır.
Kaynak:Vikipedi
Behzat Ç.
Babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum. Bazen öyle olur; her şey üst üste gelir. Polis olmasaydım, katil olurdum. Çünkü sahici bir sarsıntı sahte bir dengeden iyidir. Binlerce ceset, binlerce katil ve bir evlilik gördüm. Seni, intihar etttiğin gün tanıdım kızım. Seninle o gün barıştım. Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalınayak anlayabildiğim şeyler var. Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var, bütün çaresiz insanlar gibi, dağılan bir okul gibi. Acılarımız da birbirine benziyor artık kızım. Birbirine benzeyen parmaklar gibi; ama her birinin eşsiz bir izi var. Bazen gözlerim doluyor karanlıkta ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun kulağımın dibinde hiç susmuyorsun. Ağlamama asla müsade etmiyorsun. Her şey affedildi babacık diyorsun. Hiç ayrılmayacağız diyorsun. Keşke hep yanımda olsaydın diyorum öyle konuştuğunu duyunca. Bu kış çok kar yağar belki beraber kayboluruz diyorsun sen bana. Ama kar taneleri birbirine benzemez ki kızım. Cesetler de benzemez. Ama bir cinayet başka bir cinayeti hatırlatır her zaman. Koşan atlar, düşen atları hatırlatır. Yağmur yağar, durur, tekrar başlar, yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir. Beşikten mezara kadar. Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. Yalan mı söylüyorum sana? Affet beni kızım, affet. Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki kızım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)